Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        RAHMETLİ Birand aramızda olsaydı Avrupa Komisyonu'nun yıllık ilerleme raporunu ve hazırladığı strateji belgesini herhalde olabilecek en iyimser şekilde değerlendirirdi. Bu iyimserlik raporun içeriğinin insanın içinde ferahlık yaratacak bir nitelik taşımasından çok, iyimser yorum yapmanın doğru tavır olduğu inancından kaynaklanırdı.

        Komisyonun bu yıl bayram sırasında yayınladığı, kamuoyunun genelde umurunda olmayan raporu hükümet çevreleri tarafından aynen Birand benzeri bir yaklaşımla değerlendirildi. Yani yönetim kendi açısından bardağın dolu olan taraflarını görüp, bu sayede artık inandırıcılığı hayli zayıflamış demokratikleşme şampiyonluğu iddiasını tekrarlayabildi.

        Geçen yıl olmadık hakaretlere uğrayan, canlı yayında çöpe atılan rapor bu kez el üstünde tutuldu. Hemen akabinde 22. Müzakere faslı müzakerelerinin 5 Kasım'da açılacağının ilan edilmesiyle üç yıldır ölümcül komada yatan Türkiye-AB ilişkileri yoğun bakım statüsüne döndü. Eylülün son günü açıklanan ve tüm yetersizliklerine rağmen komisyonun olumlu karşılama kararı aldığı demokratikleşme paketinin bunda hatırı sayılır bir payı olduğuna kuşku yok.

        Komisyon her zaman olduğu gibi büyük bir bürokratik titizlikle hazırlayıp, antiseptik bir dille yazdığı raporunda gerçekten de bardağın dolu taraflarını göstermeye özen göstermiş. TEPAV'ın komisyon raporuyla ilgili değerlendirmesini kaleme alan Türkiye'nin en önde gelen AB uzmanlarından Nilgün Arısan Eralp tespitleriyle:

        "Rapor, Türkiye'nin AB katılım sürecindeki her olumlu adımını değerlendirmeye ve dengeli bir tutum benimsemeye çalışmışsa da genel olarak çok olumlu bir resim çizildiğini söylemek mümkün değil... Raporun can alıcı yönlerinden biri Türkiye'de gerçek anlamda bir katılımcı demokrasinin henüz konsolide edilmediğini vurgulaması, ifade ve toplanma özgürlüğü başta olmak üzere 'temel haklara' yargı sürecinde saygı gösterilmesini Türkiye'deki siyasi reformların en önemli ölçütü olarak ön plana çıkarması".

        Komisyon raporu önümüzdeki dönem için önemli uyarılarla da dolu. Parlamentonun yasa hazırlamadaki yetersizlikleri, yasa hazırlamada sivil toplumun katkılarına önem verilmemesi siyasi sistemin işleyişi ve yapısı açısından önemli eksiklikler olarak görünüyor.

        Komisyon AB'nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye'nin hemen bunlara dahil edilmemesi nedeniyle ülkenin çıkarlarına aykırı bir durum yarattığını kabul ediyor. Bu nedenle Dünya Bankası'na Gümrük Birliği'nin derinlemesine bir analizini sipariş etmiş. Dünya Bankası'nın bu raporu da aralık ayında hazırlanmış olacak.

        Gezi olaylarının hayaleti Türkiye'nin görüntüsü ve dünyadaki algısı üzerinde dolaşmaya devam ediyor. Gezi olayları ve bunlar karşısında kullanılan şiddet, tercih edilen dil ve temel hak ve özgürlükler konusunda gösterilen vurdumduymazlık Türkiye'deki demokrasinin eksiklikleri hakkında dünya kamuoyunda silinmez bir intiba yaratmış. Hükümet "Gezi ailesi" içinde gördüklerini ne kadar şiddetle cezalandırırsa cezalandırsın bu hayaletin etkisinden kurtulamıyor.

        Gezi olayları komisyon tarafından Türkiye'de sivil toplumun kendini bulması bağlamında "aktif ve canlı bir vatandaşlık anlayışının" dışa vurumu olarak değerlendiriliyor. Buna karşılık hükümetin bu protestolara yönelik tutumu, güvenlik güçlerinin aşırı şiddet ve namütenai gaz kullanma eğilimleri eleştiriliyor.

        Daha önce Uluslararası AF Örgütü raporunda da vurgulandığı gibi, şiddete eğilimli grupların varlığının barışçı göstericilerin gösteri yapma gibi temel bir haklarının engellenmesinin mazereti olarak kabul edilmiyor.

        Komisyonun raporu Türkiye'nin aynada nasıl göründüğünü merak edenler açısından vazgeçilmez bir kaynak sayılmalı.

        Diğer Yazılar